AFET VE KRİZ DÖNEMLERİNDE KADIN MAHPUS OLMAK – Tanıklıklar ve Güncel Sorunlar

AFET VE KRİZ DÖNEMLERİNDE KADIN MAHPUS OLMAK 

  1. Tanıklıklar ve Güncel Sorunlar

Doğal ya da insan kaynaklı afetler, yalnızca maddi hasar ve can kaybına yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal düzeni derinden sarsmakta ve var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir. Afetlerin bireyler üzerindeki yıkıcı etkileri toplumda eşit biçimde dağılmamakta; bu adaletsizliğin temelinde ise sosyo ekonomik koşullar ile toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan yapısal eşitsizlikler yer almaktadır. Afetler karşısında özgün ihtiyaç sahibi gruplar daha savunmasız hale gelirken, kadınlar ve özellikle de kadın ve trans mahpuslar bu durumdan çok katmanlı şekilde etkilenmektedir. Toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin, hapishane koşullarındaki yapısal sorunlarla birleşmesi, afet anlarında ve sonrasında kadın mahpusların temel haklara erişimini daha da güçleştirmekte; sağlık, hijyen, güvenlik ve iletişim gibi yaşamsal ihtiyaçlara erişimde ciddi ihlallere neden olabilmektedir.

Mahpuslar, doğal afetler, şiddetli hava olayları ve iklim krizinin yol açtığı etkiler karşısında en savunmasız gruplar arasında yer almaktadır. Kapalı, denetimli ve sınırlı kaynaklara sahip mekanlarda tutulmakta olan mahpuslar, afet anlarında kendi yaşamlarını koruyabilecek imkanlardan büyük ölçüde yoksundur. Her ne kadar dünyada ve ülkemizde afet risklerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar görünürlük kazansa da hapishaneler için bu politikalar yetersiz kalabilmektedir. Hapishanelerdeki kalabalıklaşmanın artması ve doluluk oranının kapasiteyi aşması bu mekanlara ilişkin planlama yapmayı zorlaştırmakta, muhtemel bir afetten etkilenecek savunmasız kişi sayısını artırmaktadır.

CİSST tarafından 2023 yılında yayınlanan Deprem ve Hapishaneler raporuna göre, 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler ve sonrasında yaşanan artçı sarsıntıların etkilediği 11 ilde bulunan 81 açık ve kapalı ceza infaz kurumunda yaklaşık 43.600 mahpusun bulunduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’deki diğer hapishanelerde tutulan ve yakınları deprem bölgesinde olması sebebiyle afetten etkilenen mahpus sayısı ise bilinmemektedir. Depremden etkilenen mahpusların başvurularından ve kendileri ile yapılan görüşmelerden edinilen bilgiye göre, kurum binaları ağır, orta ve hafif hasarlı olarak depremden etkilenmiştir. Hatay T Tipi Hapishanesinde çıkan isyana yapılan silahlı müdahalede 3 mahpus yaşamını yitirmiştir. Her ne kadar koğuşlarda bir yıkım gerçekleşmemişse de mahpuslar depremi oldukça şiddetli hissetmiş, koğuşlarda büyük bir panik yaşamıştır. Hapishanelerde herhangi bir afet yönetim planı uygulanmamıştır. Her ne kadar havalandırma kapıları açılsa da mahpuslar afet durumlarında güvenli olacak ayrı bir bölgeye alınmamıştır. Yaşanılan paniğin peşi sıra isyan çıkan hapishaneler karma hapishaneler olup kadınların ve anneleri ile kalan 0-6 yaş grubu çocukların güvenliğini sağlayacak herhangi bir tedbir alınmamıştır. Kadınlar ve çocuklar ilgili şiddet ortamlarında korumasız olarak kalmıştır. Depreme ilişkin geç ve sınırlı bilgilendirmeler yapılmış, mahpuslar uzun süre ailelerinden haber alamamış, bu durum yaşadıkları paniği artırmıştır. Afet Yönetim Planı olmamasının etkisiyle hapishanelerde bulunan kamu personelleri de depremden etkilenen kişiler olarak görevlerini yerine getirmekte ciddi güçlükler yaşamış, mahpusların güvenliği ve ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yetersiz kalmışlardır. Bazı hapishanelerde personelin kendi insiyatifiyle özel ihtiyaç grubu mahpusların ve anneleri ile kalan 0-6 yaş grubu çocukların ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığı aktarılmıştır. Mahpuslar yemek, temel temizlik malzemesi, ve temiz suya erişimde, tedaviye erişimde, ilaca erişimde, hastaneye erişimde ciddi zorluklar yaşamıştır. Hasar alan hapishanelerde bulunan mahpuslar ailelerinden uzak hapishanelere sevk edilmiş, bunun bir sonucu olarak yakınları ziyaretlerine gelememiştir. Apar topar başka hapishaneye sevk edilen mahpuslar eşyalarının tamamını yanlarına alamamış, bir ekonomik güçleri olmaması sebebiyle getirildikleri hapishanelerde ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmıştır. Deprem esnasında yakınlarını kaybeden mahpuslar ise cenazeye katılım izni alamamıştır.

CİSST’in yayınladığı Deprem ve Hapishaneler raporundan anlaşılacağı üzere, kadın mahpuslar afet ve kriz dönemlerinde gerek sevk esnasında gerek hapishane içerisindeki isyan gibi kriz anlarında cinsiyet temelli şiddete daha açık hale gelebilmektedir. Bu durum, yalnızca fiziksel güvenliği değil, aynı zamanda ruhsal bütünlüğü tehdit eden sonuçlara yol açmakta; kadın mahpuslarda depresyon, kaygı bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunların derinleşmesine zemin hazırlamaktadır. Etkili bir psiko-sosyal destek mekanizmasının olmaması, bu kişilerin görünmeyen zararlarla baş başa bırakılmasına neden olmaktadır.

Afet ve kriz dönemlerinde hapishanelerde bulunan kadınların cinsiyete özgü hijyen ihtiyaçları sıklıkla göz ardı edilmekte, bu durum temel sağlık hakkının ihlali niteliğini taşımaktadır. Ped, iç çamaşırı, ağzı kapalı çöp poşetleri, temiz su, hijyen malzemeleri ve işlevsel tuvalet gibi temel ihtiyaçlara erişimde yaşanan zorluklar, mahpusların regl dönemlerinde ciddi sağlık riskleriyle karşılaşmasına neden olmaktadır. Hijyenin sağlanamaması enfeksiyon riskini artırmakla kalmayıp, afet kaynaklı stresin etkisiyle kadınlarda erken menopoz, regl düzensizliği gibi biyolojik sonuçlara da yol açabilmektedir. Jinekolojik muayene ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olması ise bu sorunların derinleşmesine neden olmaktadır. Hapishanelerde regl hakkında konuşulabilecek güvenli alanların bulunmaması, mahremiyetin yokluğu ve dil bariyerleri, özellikle ilk regl deneyimini yaşayabilecek kız çocukları ve farklı dillerde konuşan kadınlar açısından ayrı bir zorluk yaratmaktadır. Bu nedenle afet dönemlerinde hapishanelerde cinsiyete duyarlı bilgilendirme, hijyen setlerinin dağıtımı ve psikososyal destek mekanizmalarının sağlanması yaşamsal önem taşımaktadır.

Afet ve kriz dönemlerinde kadın mahpusların karşılaştığı zorluklar yalnızca bireysel ihtiyaçlarla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda bakım emeği yükünün de artmasına neden olabilmektedir. Hamile, emziren, çocuklu ya da yaşlı kadınların hem kendilerine hem de çevrelerindeki özel ihtiyaç sahibi kişilere yönelik bakım sorumluluğu, kriz koşullarında ağırlaşmakta ve çoğu zaman kurumsal destek mekanizmaları tarafından karşılanmamaktadır. Bu durum, hapishanelerde bakım emeğinin görünmezliği kadar, bu emeğin kadınlara toplumsal olarak yüklenmesinin sonucu olan yapısal eşitsizlikleri de ortaya koymaktadır. Kesişimsel bir feminist bakış açısından değerlendirildiğinde, kadın mahpuslar sadece cinsiyetleri nedeniyle değil; aynı zamanda annelik rolleri, yaşları, sağlık durumları ve sınıfsal konumları gibi birden fazla ayrımcılık biçiminin kesişiminde yer almaktadır. Bu nedenle afetlere hazırlık süreçlerinde kadın mahpuslara yönelik politikaların yalnızca bireysel ihtiyaçlara değil, aynı zamanda bakım emeğini üstlenen kadınların yükünü hafifletecek sosyal destek ve hizmetlere de odaklanması gerekmektedir.

Çocukları hapishane dışında bulunan kadın mahpuslar, hem bakım sorumluluklarını yerine getirememekte hem de çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kuramamaktadır. Afet koşullarında iletişim araçlarına erişimin kısıtlanması, bilgilendirme eksikliği ve ziyaretlerin gerçekleşememesi gibi faktörler, annelerin çocuklarının durumu hakkında bilgi alamamasına ve yoğun bir kaygı yaşamasına neden olmaktadır. Bu durum, kadın mahpusların ruhsal yükünü arttırmakta ve annelik rolleriyle olan bağlarını zedelemektedir. Devletin bakım sorumluluğunun anneden devralındığı bu koşullarda, hem çocukların yüksek yararı hem de annelerin temel duygusal hakları gözetilmeden hareket edilmesi, ciddi hak ihlallerine zemin hazırlamaktadır.

Hapishanelere ilişkin idari yönetim mekanizmalarında kadın temsiliyetinin düşük olması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermeye yönelik kurumsal mekanizmaların bulunmaması, afet yönetimi süreçlerinde kadınlara özgü ihtiyaçların göz ardı edilmesine neden olabilmektedir.. Bu durum, afetlere hazırlık ve müdahale politikalarında toplumsal cinsiyet perspektifinin ciddi biçimde eksik kalmasına yol açmaktadır.

Facebook
Twitter
WhatsApp
Email

Sitede Arayın