AFET VE KRİZ DÖNEMLERİNDE KADIN MAHPUS OLMAK – Kadın Mahpuslar İçin Afet Yönetimi Neden Cinsiyet Duyarlı Olmalıdır?

AFET VE KRİZ DÖNEMLERİNDE KADIN MAHPUS OLMAK 

  1. Kadın Mahpuslar İçin Afet Yönetimi Neden Cinsiyet Duyarlı Olmalıdır?

Kadın mahpusların afet ve kriz dönemlerinde maruz kalabileceği riskleri önleyici tedbirlerle ortadan kaldırmak ve insan onuruna yakışır yaşam koşullarını güvence altına almak devletin pozitif yükümlülükleri arasındadır. Ne var ki, afetler hem mahpusların hem de hapishane personelinin yaşam hakkı, güvenlik ve sağlık gibi temel haklarına yönelik ciddi tehditler oluşturmasına rağmen, Türkiye’deki hapishanelerde afet yönetimine ilişkin bütüncül bir sistemin varlığına dair kamuoyu ile paylaşılan bir bilgi bulunmamaktadır.

Bu eksikliğin ilk boyutu, şeffaflık ve veri paylaşımı konusundaki ciddi yetersizliktir. Hapishanelerde yürürlükte bir Afet ve Kriz Yönetim Planı olup olmadığına, bu planlarda kadın mahpuslara özgü düzenlemelere ve afet risk analizlerinde toplumsal cinsiyet temelli ihtiyaçların dikkate alınıp alınmadığına dair Meclis’e sunulan soru önergesi ile CİSST tarafından Adalet Bakanlığı’na yapılan bilgi edinme başvurularına rağmen herhangi bir bilgi paylaşılmamıştır. Bu sessizlik, hapishanelerde toplumsal cinsiyete duyarlı, düzenli ve ayrıntılı veri üretiminin son derece sınırlı olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Kadınların yaşadığı hak ihlallerini tespit etmek ve afet anlarında yapılan müdahalelerin etkisini değerlendirmek için gerekli veri altyapısının bulunmaması, görünmeyen zararların görünür kılınamamasına ve önleyici kamu politikalarının geliştirilememesine yol açmaktadır.

İkinci boyut ise, yerel mevzuat ve uygulamadaki boşluklara ilişkindir. Hapishanelerde risk değerlendirmelerinin yapılmaması, kapasitenin üzerinde tutulan mahpus nüfusu, cinsiyete duyarlı planlama ve müdahale mekanizmalarının eksikliği gibi yapısal sorunlar, özellikle kadın mahpuslar başta olmak üzere birçok özel ihtiyaç grubu açısından afetleri daha yıkıcı hale getirmektedir.

Her ne kadar İnfaz Kanunu ve İnfaz Yönetmeliği’nde afet ve kriz dönemlerinde mahpuslara yönelik bazı düzenlemelere -örneğin yakınlarla iletişim kurma, ölüm veya hastalık durumlarında izin verilmesi, cenazeye katılım, açık hapishanedeki mahpuslara izin tanınması ya da afet sonrası yardım çalışmalarına katılım gibi- yer verilmiş olsa da, bu düzenlemeler genel niteliktedir ve afet yönetimiyle bütünleşik, önleyici bir yaklaşımdan yoksundur. Mevzuatta yer alan bu hükümlerin uygulamada nasıl hayata geçirileceği belirsizdir; üstelik kadın mahpusların gebelik, annelik, regl, bakım emeği gibi özgül durumlarına ilişkin hiçbir detaylı düzenleme içermemektedir.

AFAD tarafından hazırlanan Türkiye Afet Müdahale Planı’nda hapishanelere ve dolayısıyla kadın mahpuslara yönelik bir analiz ve düzenleme bulunmamaktadır. TİHEK tarafından afet ve kriz dönemlerinde kadın mahpuslara özgü risklere ve ihtiyaçlara dair bir raporlama yapılmamıştır. Bu durum, hem afetlere hazırlık sürecinde hem de kriz anlarında kadın mahpusların ihtiyaçlarının sistematik olarak göz ardı edilmesine neden olmakta, var olan normatif çerçevenin cinsiyet eşitliği perspektifiyle güçlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.

Oysa ulusal ve uluslararası insan hakları belgeleri, afet ve risk yönetimi bağlamında kadınların konumunu açıkça ortaya koymakta; hapishanelerde bulunan kadınların sağlık, güvenlik ve onur içinde yaşama haklarının korunmasını bir yükümlülük olarak düzenlemektedir. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Afet Risklerinin Azaltılması için Sendai Çerçevesi (2015–2030), afetlere hazırlığı yalnızca teknik bir mesele olarak değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve eşitlik meselesi olarak ele alır. Sendai, afetlerin toplumsal cinsiyete dayalı etkilerini tanımakta; kadınların afet risklerinin azaltılması süreçlerinde karar alma mekanizmalarına katılımını, cinsiyet temelli ayrımcılığın giderilmesini ve insan odaklı, eşitlikçi politikaların benimsenmesini teşvik etmektedir. Afetlere dirençli toplumların inşasında kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesi, afet öncesinde hazırlık ve afet sonrasında yeniden inşa süreçlerine etkin katılımlarının sağlanması temel ilkeler arasındadır. Özellikle kriz anlarında bakım emeği yükü artan kadınların desteklenmesi, alternatif geçim kaynaklarına erişiminin sağlanması ve psiko-sosyal destek mekanizmalarının kurulması, afet sonrası yalnızca kayıpların telafisi değil, “öncekinden daha iyisini inşa etme” anlayışının hayata geçirilmesi açısından da önem taşır. Sendai Çerçevesi bu yönüyle, yalnızca bir politika önerisi değil; toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir afet yönetimi vizyonudur.

CEDAW Komitesi’nin 37. Genel Tavsiyesi ise iklim krizi ve afet risklerinin toplumsal cinsiyet temelli boyutlarını derinlemesine ele almakta; afet planlaması ve müdahale süreçlerinde kadınların özgül ihtiyaçlarının gözetilmesini, cinsiyete duyarlı veri toplanmasını ve kadınların eşit şekilde temsil edildiği kapsayıcı afet politikalarının hayata geçirilmesini devletlere açıkça önermektedir. Tavsiye karara göre her ne kadar kadınlar, erkekler ve çocuklar iklim değişikliğinden ve bundan kaynaklı afetlerden farklı şekillerde etkilense de, birçok yetişkin kadın ve kız çocuğu daha büyük risk, yük ve etki ile karşı karşıya kalmaktadır. CEDAW Komitesi, iklim değişikliği ve afet risklerinin kadınların insan haklarını hayata geçirmede yarattığı zorluklar ve fırsatlar doğrultusunda, taraf devletlere bu alanlardaki yükümlülüklerinin uygulanması konusunda özel rehberlik sağlamaya karar vermiştir. Komite, taraf devletlerin yasa, politika, strateji ve bütçelerinde kadınlara karşı ayrımcılığı önlemek üzere somut adımlar atmalarının zorunlu olduğunu vurgulamaktadır. Bu kapsamda, afet risk azaltma ve iklim değişikliğiyle mücadele süreçlerinin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmesi gerekmektedir.

Her iki belge de afet ve kriz koşullarında kadın mahpusların özgül ihtiyaçlarına duyarlı, eşitlikçi ve kapsayıcı politikaların geliştirilmesini etik bir ilke olmanın ötesinde, uluslararası hukukun gereği olarak ortaya koymaktadır.

PRI’ın Doğal Tehlikeler ve Hapishaneler Kılavuzu’nun çevirisi CİSST tarafından yapılmıştır. Kılavuzda önerilen “hapishanelerde afet yönetimi döngüsü”, hapishanelerde afetlere hazırlıklı olmanın yalnızca fiziksel altyapıyla sınırlı kalmaması gerektiğini; risk değerlendirmesinden başlayarak kriz sonrası iyileşmeye kadar tüm aşamaların sistematik bir biçimde planlanması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Doğal Tehlikeler ve Hapishaneler Kılavuzu’na göre; hapishanelerde afet risk azaltma politikaları belirlenmeli, bu politikalar kapsamında kılavuz ilkeler oluşturulmalı, hapishaneler yerel ve ulusal düzeydeki diğer kamu kurumlarıyla koordineli olarak afetle ilgili kendi standart operasyon prosedürlerine ve süreçlerine sahip olmalıdır. Afet risk değerlendirmelerinde mimari yapı, kaynaklara erişim, tahliye seçenekleri, fiziki konum ve doğal tehlikelere maruz kalma ölçütleri değerlendirilmelidir. Hapishanelerde afet riskinin azaltılması amacıyla, yalnızca fiziksel altyapının değil, aynı zamanda nüfusun savunmasızlık durumunun da kapsamlı şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme kapsamında; hapishanedeki nüfusun hangi özelliklere sahip olduğu, özel ihtiyaç gruplarının ne tür desteklere gereksinim duyduğu, dil ve iletişim engellerinin nasıl aşılabileceği gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca insan ve malzeme kaynaklarının yeterliliği, personelin afet bilgisi ve deneyimi, mahpuslara yönelik afet farkındalık eğitimi, acil durum müdahale ekipmanlarının hazırlığı, paydaş kurumlarla ilişkiler ve mali kaynakların sürdürülebilirliği gibi başlıklar da bütüncül bir risk analizi sürecinin parçası olmalıdır.

Kapsamlı bir risk değerlendirmesi yapıldıktan ve olası risklerin niteliği ile gerçekleşme olasılığı belirlendikten sonra, hapishane yapılarının doğal tehlikeler karşısındaki kırılganlıklarını önlemeye ve hafifletmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Bu kapsamda, altyapının güçlendirilmesi, kaynaklara ve merkezlere erişimin artırılması gibi afetin etkisini azaltacak teknik iyileştirmeler yapılmalı; aynı zamanda hapishanelerdeki aşırı kalabalığın azaltılması da afetlerin yaratacağı riskleri en aza indirmek için öncelikli tedbirlerden biri olarak değerlendirilmelidir.

Afet esnasında devreye alınacak bir acil durum planı, müdahale sürecinde yapılması gerekenleri önceden belirleyen, test edilmiş tüm önlemleri ve adımları içermelidir. Bu planlar, personelin görev ve sorumluluklarını netleştiren komuta ve kontrol yapılarını tanımlar, önceden belirlenmiş risklere dayanır ve afet risk azaltma (ARA) planlarıyla uyumlu olmalıdır. İlk yardım, sağlık, güvenlik ve acil durum prosedürleri net bir şekilde belirlenmeli; hapishanedeki kişilerin bu risklerin ve süreçlerin farkında olmaları sağlanmalıdır. Bu farkındalık, güvenlik kaygıları gözetilerek yürütülecek etkili iletişim stratejileri ile mümkün olur. İletişim stratejileri yalnızca kurum içiyle sınırlı kalmamalı; dış dünya, yardım merkezleri ve yaşlı, çocuk, engelli gibi özel ihtiyaç gruplarıyla temas kurmaya yönelik de yapılandırılmalıdır. Ayrıca ilaç, gıda ve su gibi temel acil durum malzemelerinin hem hapishane içinde hem de planlanan tahliye alanlarında tedarik edilmesini ve depolanmasını içeren kapsamlı hazırlıklar yapılmalıdır.

Etkili bir tahliye planı, karar verme yetkisinin kimde olduğu ve tahliyenin nereye yapılacağı gibi temel soruları netleştirmeli; ulaşım ve lojistik güvenliği ile özel ihtiyaçların nasıl karşılanacağına dair ayrıntılı çözümler içermelidir. Kadınlara ve kız çocuklarına kadın personelin eşlik etmesi ve tahliye alanlarında güvenlik önlemlerinin alınması, cinsiyete duyarlı planlamanın önemli bir parçasıdır. Tahliye edilen kişilerin yeni mekânda temel ihtiyaçlarına erişebilmeleri için gerekli altyapı sağlanmalı, bilgilendirme mekanizmaları, eşyaların taşınması ve adli sürece erişim gibi hususlar da önceden planlanmalıdır. Geri dönüş süreci dahi bu planlamanın bir parçası olarak düşünülmelidir. Bununla birlikte, personelin ve ailelerinin güvenliğinin sağlanması, düzenli acil durum tatbikatlarının yapılması, erken uyarı sistemlerinin kurulması, hapishanedeki bireylerin afet risk azaltma planlarına (ARA) katılımını sağlayacak eğitim ve işbirliklerinin geliştirilmesi gibi unsurlar da bütüncül bir afet yönetim sürecinin yapı taşlarını oluşturur. Tüm bu süreçlerin işlerliğinin sürdürülebilmesi için ise yeterli finansman ve kaynak desteği sağlanmalıdır.

Afet sonrası iyileşme süreci, yalnızca kısa vadeli değil, aynı zamanda uzun vadeli adımları da içerecek şekilde yapılandırılmalıdır. Bu süreçte hesap verebilirlik ilkesi doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetlerin izlenebilir ve değerlendirilebilir olması büyük önem taşır. Afetin ardından, iyileştirme sürecine dair ihtiyaçların belirlenmesi, müdahalelerin etkisinin gözden geçirilmesi ve eksikliklerin tespit edilmesi amacıyla Acil Durum Yönetimi Bilgilendirme Toplantıları düzenlenmeli; bu toplantılar iyileşme sürecinin şeffaf, katılımcı ve ihtiyaç odaklı bir şekilde yürütülmesini sağlamalıdır.

Sonuç olarak; afet risk azaltma planlarının, hapishaneleri ve orada bulunan bireyleri kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılması; planlama, önleme, hazırlık, müdahale ve iyileştirme aşamalarının her birinde insan hakları odaklı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten yaklaşımların esas alınması hayati önem taşımaktadır. Kurumsal hazırlık, hesap verilebilirlik ve kapsayıcı kriz yönetimi olmaksızın ne mahpusların ne de hapishane personelinin güvenliği sağlanabilir.

Facebook
Twitter
WhatsApp
Email

Sitede Arayın