Anayasa Gündemi, Onur Haftası etkinliklerinin COVID-19 salgını sebebiyle çevrimiçi düzenlenmesi üzerine CİSST, Diyarbakır Barosu, Kaos GL ve SPoD’dan gelen yazılar ve İHAM karar çevirilerini online olarak yayınladı. CİSST Gönüllülerinden Viyan Kınalı İnsan Hakları Perspektifinden Türkiye’de Trans Mahpuslar yazısı yayınladı. Yazıyı sizlerle paylaşıyoruz:
Renkleriyle, neşesiyle, umuduyla yaklaşan Onur Haftası, her bedende özgürlüğü ve aşkı yeniden talep ediyor. Çoktan yerine getirmeleri gereken bir yükümlülüğü, her yıl daha güçlü bir şekilde otoritelere hatırlatmakta: “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.” 1969 Stonewall’dan bu yana sokakları bırakmayanlar ya da doğduğu andan beri direnişte olanların mirasıyla, nihayet bir yanı bahar bahçe Onur Haftasının. Nefret ve ayrımcılık karşısında incinen, eksilen, tutunamayan, yaprak döken yanı için ise milyonlar “Bir daha asla” kararlılığıyla, yeniden ayakta.
Gücü ve haklılığıyla bu mücadele geleneği, her yıl daha büyük kazanımlarla sokakları gökkuşağına boyarken; bir yandan hala gasp edilen hayatlarını geri almak için, onurlu bir var oluş için savaş vermeye devam ediyor. Tarihten tırnaklarla sökülüp alınan hakların görkemli kutlamaları sürerken, öte yandan henüz alınmamış uzun yollar insanlığın karşısında bir utanç anıtı gibi duruyor. İşte o yollardan belki de en zorlusu, bir kez daha hatırlamak, haykırmak hatta yıkıp baştan yapmak için yeniden dile getirilmeyi bekliyor: Ojenin kamu güvenliğini bozduğu, var olma koşulunun tecrit olduğu, çiçek büyütmenin dahi yasak olduğu hapishaneler ve orada ikili cinsiyet kalıplarına sığmayan onurlu bedenler. LGBTİ+ mahpuslar yaşam, sağlık, eşitlik gibi acil taleplerle adalet bekliyor.
Bir yanda kuramsal açından hapsetme eyleminin kendisinin dahi başlı başına insan onuruna aykırı olabileceği tartışılmaya başlanmışken; öte yanda hiçbir modern hukuk sisteminde korunamayacak ağır hak ihlallerine LGBTİ+ mahpusların sistematik olarak maruz kalıyor olması kasten seçilmiş bir hapsetme politikasına işaret etmektedir. Özellikle Türkiye’de uygulanan ceza infaz sistemi ve mevcut hapishanelerin Türk, Müslüman, Sünni, sağlam, natrans, heteroseksüel erkeği esas alınarak inşa edildiği gerçeği karşısında; bir mahpusun salt egemen kimliğin dışında var oluşu bile çoğu kez haklarına eşit bir şekilde erişememesi anlamına gelebilmektedir.[1] Kaldı ki otoritelerin alenen ifade etmekten çekinmediği üzere, resmi politikanın heteronormatif ve ikili cinsiyet sistemini benimsiyor olduğu gerçeği; bu kalıpların dışında kalan mahpusları zorunlu ve zorlu bir ‘var olma’ mücadelesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. İşte LGBTİ+ mahpusların var olma mücadelesi vermek zorunda kalmadığı, eşit ve insan onuruna uygun bir infaz rejimine duyulan acil ihtiyaç, yaşanan hak ihlallerinin bir kez daha gündeme getirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Sorunu doğru tespit etmek adına önemle belirtmek gerekir ki LGBTİ+ mahpuslar devletin ifade ettiği gibi dezavantajlı, hassas, kırılgan değil; “özel ihtiyaçları olan” gruplardır.[2] Zira hapishane koşullarından daha fazla etkilenmelerinin nedeni, varoluşlarının doğal sonucu olarak desteğe ihtiyaç duymaları değil; devletin karşılamakla yükümlü olduğu standart ve ihtiyaçlara riayet etmemesidir. Bu yüzden sorunu ortaya koyarken kişinin kendisine bedenine, kimliğine, kişiliğine yönelmektense; hak temelli bir mücadele için gerekli kapıyı aralayabilecek, sorunun nasıl giderileceğine işaret edecek, bu ihtiyaçlar giderildiğinde ortada bir dezavantaj, hassaslık ve kırılganlık kalmayacağını ifade edebilecek bir kavramın kullanılması daha yerinde olacaktır. Bu bağlamda “Özel İhtiyacı Olan” LGBTİ+ mahpuslardan yalnızca trans mahpusların ihtiyaç ve sorunlarını somutlaştırmak dahi ulusal ve uluslararası hukukla güvence altına alınan ayrımcılık yasağı, eşitlik ilkesi, kötü muamele yasağı ve özel yaşama saygı hakkıyla uyuşmayan uygulamaları ortaya koyacaktır.
Translar maruz kaldıkları ayrımcı tutumların doğurduğu birçok sebeple riskli bir yaşama itilmekte ve çoğu kez bunun sonucu olarak ceza infaz rejimi ile tanışmaktadırlar.[3] İsnat edilen suçun gerçekleştiği koşulların aydınlatılması, kollukta ifade alma işleminde gösterilen muamele, müdafii desteğine etkili erişim gibi tutukluluk öncesinde adil yargılanmanın temelini oluşturacak birçok aşamanın; ayrımcılık gölgesi altında gerçekleştirildiği trans mahpusların aktarımıyla dile getirilmektedir. Öncelikle istatistiklere baktığımızda Türkiye hapishanelerinde tutuklu nüfus oranı %20 iken, trans mahpuslar arasında bu oranının yarıya düşmesi eski tarihli de olsa dikkat çekici bir ayrıntıdır.[4] İki kata varan bu fark transların sanık olduğu davaların daha hızlı işlediği, kısa süre içinde mahkumiyetle sonuçlandığı ya da kanun yollarına başvurma imkanı bulunamadığı anlamına gelmektedir. Bu oranlar transların taraf olduğu davalarda, mahkumiyet kararı verilene dek atılan tüm hukuki adımların, transfobik yaklaşım riski nedeniyle ayrımcılık denetimine muhtaç olduğunu göstermektedir.
Transların ceza infaz rejimiyle tanışmadan önceki yaşamlarında karşılaştıkları olumsuz tutum, hapishane sürecinin ilk anından itibaren devam etmektedir. Zira trans mahpuslar, kendi cinsiyetlerine göre değil; kimlikte bulunan cinsiyet ibaresine göre koğuşlara yerleştirilmektedir.[5] Cisgender mahpusların başına geldiğinde sansasyon yaratabilecek bu yaklaşım, söz konusu trans mahpuslar olduğunda son derece normal bulunmakta ve sistematik bir hal almaktadır. Kişilerin gerçek cinsiyetlerini bir dizi operasyon ve mahkeme kararı olmaksızın tanımayan bir hukuk sisteminde bu durum tutarlı gibi görünse de; Anayasa’da belirtilen sosyal hukuk devletinde aslolan, insan haklarına dair mutlak yükümlülüklerin kayıtsız yerine getirilmesidir.
Transların hapishaneye girişlerinde çıplak aramaya maruz kaldığı ve aramayı yapan görevlinin cinsiyeti konusunda mahpusa danışılmadığı; cinsiyetiyle uyuşmayan hapishane ortamında çoğu kez yıllar süren tecride maruz bırakıldığı göz önünde bulundurulduğunda; devletin transların cinsiyetini tanımayan bu yaklaşımının doğurabileceği travmatik etkiler, mutlak şekilde korunan kötü muamele yasağının alenen ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.[6] T.C. Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve taraf olunan diğer uluslararası belgelerde, istisnasız güvence altına alınan kötü muamele yasağı devletin bu muamelesiyle delinmektedir. Devletin egemenlik yetkilerinin ağır şekilde hissedildiği, tamamen kontrol altında olan hapishane gibi kurumlarda transların cinsiyetlerinin tanınmasıyla birlikte, onların fiziken ve ruhen iyi olma hallerinin sağlanması hem anayasal hem uluslararası bir yükümlülüktür.
Kimlikte yer alan ibareye göre hapishanelere yerleştirilen trans mahpuslar, bu sefer de güvenlik gerekçe gösterilerek tüm hapishane nüfusundan tamamen ayrı ve yalıtılmış bir yerde, LGBTİ+ koğuşunda tutulmaktadır.[7] Hapsetme yetkisini haiz bir otoritenin, güvenli hapishane koşullarını da sağlamak zorunda olduğu konusu modern devlet anlayışında artık tartışmasız bir husustur. Buna rağmen devletin sağlamak zorunda olduğu standartları yerine getirmemesinin sonuçlarına, trans mahpuslar katlanmak zorunda bırakılmaktadır. LGBTİ+ koğuşu pratikte mahpusları toplumdan yalıtmak, ayrımcılığı pekiştirmek, damgalamak anlamına gelmektedir. Bu koğuşların bulunmadığı hapishanelerde ise, translar tek kişilik hücrede tecrit altına alınmaktadır.[8] Bu durum disiplin cezası ya da ağırlaştırılmış müebbet cezası olmamasına rağmen mahpusun, hükümlüyse infazı tamamlanana kadar, tutukluysa tahliye olana kadar yıllarca tek kişilik hücrede kalmasıyla sonuçlanabilmektedir.
Translara yönelik tecrit uygulaması hapishanelerde sistematik ve aleni hale gelmiş olup, ihlallerden bir örnek de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi X/Türkiye kararına yansımıştır.[9] Üç aydır tecritte tutulan X’in bu duruma itirazı, İnfaz Hakimliğince “İlgilinin tek kişilik hücrede tutuklu halde bulunduğu, zira devletin bir cezaevinde hiçbir şekilde bir travestinin linç edilmesi riskini üstlenemeyeceği ortadır.” ifadesini içeren bir gerekçe ile reddedilmiş olup; söz konusu başvurunun AİHM’e taşınmasıyla, mahkeme Türkiye’ye ayrımcılık ve kötü muamele yasağına dair yükümlülüklerini hatırlatarak yapılan müdahalede ihlal bulunduğuna karar vermiştir. Yalnızca bu karar bile, trans mahpuslara uygulanan tecridin kabul edilemezliğini ortaya koymaktadır.
Trans mahpusların LGBTİ+ koğuşunda ya da tecrit altında izole edilmesi, yalnızca yaşam alanlarının diğer mahpuslardan ayrılması anlamına gelmemektedir. Bu ayrımcı uygulama beraberinde birçok haktan yararlanılmasının da önüne geçmektedir. Hapishane düzeni içerisinde tüm mahpuslar için sağlanan spor salonu, atölyeler, kurslar, film izleme saatleri, sohbet alanı, havalandırma, ücret karşılığı çalışma gibi olanaklardan trans mahpuslar can güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesiyle men edilmiştir. Özellikle çalışma imkanı bulamayan translar, dışarıda gelecek maddi bir kaynağa da sahip değillerse; para ile satıldığı için içme suyu, sabun, peçete, ped gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. [10] Transların yıllar sürebilecek hapishane yaşamlarını sosyal ve fiziksel aktivitelerden uzak, keskin bir izolasyon altında geçirmesi kötü muamele yasağının açık bir ihlalidir.
Translar, geleneksel cinsiyet ve cinsellik algısına uygun kimliklere sahip, aynı şartlar altındaki mahpuslara uygulanmayan bir rejime tabi tutulmaktadır. Bu rejim işlenilen suça, alınan disiplin cezasına, yaşa, hapiste geçirilen süreye göre değil; tamamen cinsiyet kimliğine dayanarak, normal olan ve olmayan üzerine inşa edilmektedir. Hapis içinde hapis, ceza içinde ceza haline gelen bu uygulamalar translara yönelik ayrımcılığı gözler önüne sermektedir. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Ceza İnfaz Kurumu Yönetimi El Kitabı’nda belirtilen “Hapis cezası sadece özgürlükten yoksun bırakmayı içerir, hapsetme koşulları asla ek bir cezalandırma olarak kullanılmamalıdır” ifadesi ile trans mahpusların hapishane deneyimleri arasında açık bir fark bulunmaktadır.[11]
Translara yönelik doğrudan ayrımcılık oluşturan diğer kritik uygulama ise, mahpusların cinsiyet uyum operasyonu ve hormon ilaçlarına erişmesinin keyfi olarak engellenmesidir. Operasyonun kişi için zorunlu olduğunu ifade eden sağlık raporuna, operasyona onay veren mahkeme kararına ve mahpusun cinsiyet uyum operasyonunun ücretsiz yapılması gerektiğine dair Sağlık Bakanlığı’nın tebliğine rağmen; uygulamada bu operasyon aciliyeti olmadığı gerekçesiyle engellenmektedir.[12] Mahpusun ruhen ve bedenen iyi olma hali için gereken tüm hizmetler gibi; cinsiyet uyum operasyonu da ihtiyaç duyulduğunda ücretsiz şekilde erişilebilmesi gereken bir uygulamadır. Mevzuatta bu hakkı engelleyen bir düzenleme olmadığı gibi; Sağlık Bakanlığı’nın hapishanelere gönderdiği Sağlık Uygulama Tebliğinde cinsiyet uyum operasyonun sigorta kapsamında olduğu belirtilmektedir.[13]
Sağlık Uygulama Tebliğiyle paralel bir şekilde geçtiğimiz yıllarda Gebze Cezaevinde bir mahpusun augmentasyon mamoplasti (meme büyütme) operasyonu sigorta kapsamında gerçekleşmiştir.[14] Buna karşın Tekirdağ Cezaevinden bir trans mahpus beş yıl süren hukuk mücadelesinin sonunda, tüm izinler alınmış olmasına rağmen hapishane yönetimi tarafından ‘aciliyeti olmadığı’ gerekçesiyle operasyonu engellenince, Ağustos 2019’da kendisine zarar vererek operasyonun kendisi için aciliyetini gözler önüne sermiştir.[15] Kişilerin hayatında böylesine yer edebilecek bir hakkın, idare tarafından yeterince ciddiye alınmaması ve keyfi olarak engellenmesiyle her hapishane ayrı bir tutum takınabilmektedir. Operasyonun zorunluluğuna dair Adli Tıp Kurumu ve mahkeme kararlarına rağmen, operasyonları engelleyen hapishane yönetimleri görevi kötüye kullanma suçu işlemektedir.
Tecrit ve sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmesinin yanında, translara kantinden almak istedikleri ağda gibi malzemeler, kendilerine gönderilen kıyafetler, saç kesimi ve kozmetik ürünleri temini gibi gündelik hayatta var olmalarına ilişkin basit konularda bile, hapishane yönetimleri tarafından ayrımcı saiklerle bu eşya ve görünüme erişimleri engellenmektedir.[16] Bir hapishanenin bu uygulaması hakkında İl İnsan Hakları Kurulu’na başvuru yapılmış, kurul “Makyaj malzemelerinin kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüreceği bu sebeple verilmediği” gerekçesiyle el konulan makyaj malzemelerinin tehlikeli olduğu değerlendirilmiş, hapishane yönetiminin uygulamasını yerinde bulmuştur.[17] Oysa aynı türde makyaj malzemelerinin kadın hapishanelerinde kullanılmasına müsaade edildiği bilinmektedir. Hapishane yönetimleri, salt transların cinsiyet kimliğine yönelik ayrımcı tutumları sebebiyle, mahpusların dilediği görünüme kavuşmaları için çoğu kez önemli bulduğu bu malzemeleri keyfi şekilde yasaklamakta; İl İnsan Hakları Kurulu ise ayrımcılık iddiasını yeterince araştırmadan hapishane uygulamalarını yerinde bulmaktadır.
Son olarak belirtmek gerekir ki, trans mahpusların ayrımcılık ve şiddeti öncelikle kimden gördükleri konusunda, bulgular bu yıla kadar sıklıkla hapishane personeli ve idaresini işaret etmektedir. İdarenin ayrımcılığın önlenmesinde de yaygınlaşmasında da kurucu bir rol üstlenebildiği, mahpusların seslerini duyurabildiği birkaç örnek ile görülmektedir. Bir hapishanenin ring aracında görevlilerin “Seni kadın tuvaletine mi götüreceğiz erkek tuvaletine mi” diye tartışması sonucu mahpus saatlerce tuvalete çıkarılmamış, aracın içinde oturduğu yere tuvaletini yapmak zorunda bırakılmıştır.[18] Başka bir örnekte hapishane personelinin cinsel şiddet uyguladığı trans mahpus, bu durumu ancak tişörtünde sakladığı sperm örnekleriyle ispatlayabilmiş ve personelin ceza almasıyla sonuçlanan nadir örneklerden birini gerçekleştirmiştir.
CİSST’e ulaşan mektuplarda translar hapishane personelinin, kendilerine sürekli “Adama benziyorsun ama gittiğin yol yanlış, gel bu yoldan dön, normal ol.” diyerek sözlü taciz uyguladıklarını belirtmişlerdir.[19] Başka bir mahpus, kadın mı erkek mi sormasınlar diye kuaföre çıkarılmadığını ve saçlarını permatikle kesmek zorunda kaldığını ifade etmiş, farklı bir hapishaneden mahpuslar ise ayrı ayrı hormon ilaçları verilmediği için vücudu ve yüzünün deforme olduğunu, ‘konumuna’ uygun açık ceza infaz kurumu bulunmadığı gerekçesiyle cezasını kapalı ceza infaz kurumunda tamamlamak zorunda bırakıldığını belirtmişlerdir.[20] [21] [22]Son olarak bir mektupta da mahpus, erkeklere özgü biçimde namaz kıldığı için hapishane personelinin aşağılayıp dalga geçtiğini, “Namazın duan kabul olur mu?” denilerek kendisine zorbalık yapıldığını bildirmiştir. [23]
Bugüne dek yapılmış olan kötü muamele şikayetlerine karşın; son süreçte fiziksel şiddet içeren vakaların eskiye nazaran azaldığını, daha çok psikolojik şiddet, aşağılama ve hakaretin yaygın olduğunu söylemek mümkündür.[24] Bu değişimde trans mahpusların artık daha fazla görünür olmaları, insan hakları/LGBTİ+ derneklerine, gönüllü avukatlara ulaşabilmeleri, hak arama bilincinin güçleniyor olması önemli bir etkendir. Yine de en başta belirtildiği üzere, söz konusu hapishaneler ve translar olduğunda insan onuruna uygun standartların sağlanabilmesi için Türkiye’de kat edilecek mesafe hiç de kısa değildir. Yukarıda örneklendirilen tüm ayrımcılık, kötü muamele örnekleri ulusal ve uluslararası koruma mekanizmaları ve normlarına rağmen gerçekleşmiştir. Bunda insan hakları alanında cinsel yönelim, cinsiyet kimliği çalışmalarının ve farkındalığının ancak son otuz yılda kendini göstermesi ve kabul ettirmesinin payı vardır. Buna rağmen hakkını vermek gerekir ki, geri dönüşü olmayacak şekilde uluslararası ölçekte kazanılan bu haklar, nefret ve ayrımcılık karşısında kaybedilenler ve geride kalanların onlar için yürüttüğü adalet arayışının kısacası LGBTİ+ mücadelesinin mirasıdır.
Sonuç olarak modern devlette insan onurunu koruyacak olacak hukuk; hukuku yaratacak ve gerçekleştirecek olan toplumsal dinamiklerdir. Bir arada ve eşit yaşamın translar için de mümkün olabilmesinin ön koşulu heteronormative ve ikili cinsiyet sisteminin toplumda yarattığı dezenformasyonun yıkılması, geleneksel normların yeniden sorgulanmasıdır. Cinsiyetin gitgide önemini yitirdiği bir düzlemde, hukuk da ayrımcılık karşısında daha güçlü bir pozisyon alacaktır.
Transların kurtuluşu, cisgenderları da özgürleştirecektir.
* İnsan Onuru: Kişinin o ana kadar kendi imgesine uygun davranmanın ve yaşamanın bilincine ve böyle yaşamaktan dolayı kendine layık gördüğü belli bir muamele ve davranış beklentisidir. – İoanna Kuçuradi.
[1] CİSST, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, (2015) “Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Ve İlgili Sivil Toplum Örgütleri Ağı Projesi Raporu” Hazırlayan: Zeynep Alpar s. 3.
[2] CİSST, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, (2015) “Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Ve İlgili Sivil Toplum Örgütleri Ağı Projesi Raporu” Hazırlayan: Zeynep Alpar s. 4.
[3] Pembe Hayat LGBTT Derneği, (2017) Türkiye’de Trans Kadın Mahpuslar, Hazırlayan: Selin Berghan, s. 13.
[4] Demirbaş, Hilal Başak (2018) Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak, TCPS Kitaplığı, s.41.
[5] Demirbaş, Hilal Başak (2018) Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak, TCPS Kitaplığı, s.43.
[6] CİSST (2013) Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Projesi Sonuç Raporu, Yayınevi: TCPS Kitaplığı, s. 6.
[7] Demirbaş, Hilal Başak (2017) “LGBTİ Mahpusların Güncel Sorunları”, Hapishaneler, Sivil Toplum ve Üniversitelerin Rolü içinde, Ed: İdil Aydınoğlu, Tayfun Koç, Şen Matbaası, Ankara, s. 76
[8] Demirbaş, Hilal Başak (2018) Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak, TCPS Kitaplığı, s.57.
[9] https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22itemid%22:[%22001-113876%22]} Erişim tarihi: 21.06.2020
[10] Alpar, Zeynep, (2015) “Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar Ve İlgili Sivil Toplum Örgütleri Ağı Projesi 2015 Raporu” Hapishanede Engelli, Yabancı, LGBTİ Olmak içinde, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, Ofset Matbaacılık, İstanbul, s.27.
[11] Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı Ceza İnfaz Kurumu Yönetimi El Kitabı’nda ise “Hapis cezası sadece özgürlükten yoksun bırakmayı içerir, hapsetme koşulları asla ek bir cezalandırma olarak kullanılmamalıdır” aktaran: UNODC (2013) Özel İhtiyaçlara Sahip Mahpuslar Üzerine El Kitabı, Çeviri: Ömer B. Albayrak, s. iii.
[12] Ördek, Kemal (2016) Türkiye’de Trans* Olmak: Dışlanma Ayrımcılık ve Şiddet, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği, Şen matbaa, Ankara, s. 127.
[13] https://www.kaosgl.org/haber/trans-mahpus-cinsiyet-gecis-surecini-hapishanede-tamamlayacak Erişim tarihi:21.06.2020
[14] http://m.bianet.org/bianet/lgbti/200976-trans-mahpusun-meme-operasyonunu-bakanlik-karsilayacak Erişim tarihi:21.06.2020
[15] https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/08/21/trans-hukumlu-buse-aydin-cinsiyet-uyumu-ameliyati-reddedilince-cinsel-organini-kesti/ Erişim tarihi:21.06.2020
[16] Demirbaş, Hilal Başak (2018) Türkiye’de LGBTİ Mahpus Olmak, TCPS Kitaplığı, s.43.
[17] 20 Ekim 2018 Hapiste LGBTİ+ Atölyesi Toplantı Raporu http://www.tcps.org.tr/sites/default/files/atolye/2018-10-20-20%20Ekim-Hapiste%20LGBTI%CC%87%20Ag%CC%86%C4%B1%20Ato%CC%88lyesi%20Toplant%C4%B1%20Notlar%C4%B1.pdf
[18] Hapiste LGBTİ, “Carolina’nın 26.05.2014 tarihli mektubu ve bir kötü muamele olarak tuvalete çıkarmama” https://lgbthapiste.wordpress.com/2014/05/28/carolinanin-26-05-2014-tarihli-mektubu-ve-bir-kotu-muamele-olarak-tuvalete-cikarmama/ (erişim tarihi: 21.06.2020).
[19] KAOS GL, OHAL’de LGBTİ+ mahpus olmak, https://www.kaosgl.org/haber/ohalde-lgbti-mahpus-olmak (erişim tarihi: 21.06.2020).
[20] T24, Trans erkek: Hapishane yönetimi hormon iğnesi vurmama izin vermedi! https://t24.com.tr/haber/trans-erkek-hapishane-yonetimi-hormon-ignesi-vurmama-izin-vermedi,344814,%20 (erişim tarihi: 21.06.2020)
[21] Hürriyet, 42 numara topuklu sorunsalı http://www.hurriyet.com.tr/gundem/42-numara-topuklu-sorunsali-25412045 (erişim tarihi: 21.06.2020)
[22]Cumhuriyet, ‘Kapalı’da tamamladı Çift cinsiyetli hükümlüye uygun açık cezaevi bulunamadı, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/767393/kapalida-tamamladi.html (erişim tarihi: 21.06.2020).
23 KAOS GL, “İdare ayrımcılık yapmasa mahkûmlar da yapamazdı” https://www.kaosgl.org/haber/idare-ayrimcilik-yapmasa-mahkmlar-da-yapamazdi (erişim tarihi: 06.01.2020).
[24] https://www.dw.com/tr/cezaevinde-lgbti-olmak-her-g%C3%BCn-ayr%C4%B1-m%C3%BCcadele/a-50259909
FORUM #Pride2020 – Viyan Kınalı – İnsan Hakları Perspektifinden Türkiye’de Trans Mahpuslar
Hilal Başak Demirbaş