Eski Mahpuslar Cihan Erdal ve Can Memiş Anlatıyor IV

Bölüm 4: Mahpusların dünyaya erişimi

COVID-19 pandemisi tüm dünya çapında online eğitime ve online çalışma düzenine geçilmesi hız kazandı. Dünya uzaktan yaşamaya alışırken hapishaneler gibi kapalı alanlar bu değişimden uzak kaldı. Söyleşimizin dördüncü bölümünde Cihan’la ve Can’la mahpusların dış dünyaya erişimlerine dair konuştuk.

Son olarak toparlama adına, pandemi sürecinin hapishaneleri nasıl etkilediği, pandemiyle dünyaya online eğitime geçildi hapishanelerde bunların bir karşılığı olmadı sizlerin de söylediği gibi, peki sizin bunlara bir öneriniz var mı? Kitap, dergilerin dış kantinden alımına yönelik bir şeylerden bahsettiniz peki gazeteler söz konusu olduğunda süreç nasıldı?

Cihan Erdal (CE): Dergilere erişmek neredeyse imkansız, hapishanenin bize ilettiği bir dergi listesi var. Bir sosyolog olarak okumak isteyebileceğim bir ya da iki şey bulabileceğim bir listeydi. Toplumsal tarih dergisi vardı o liste içerisinde. Onun dışında idare ve gözlem kurulu kararı gerekiyor. Onun haricinde Cogito gibi bir akademik dergiyi ya da yapı kredi yayınlarından çıkan kitaplık diye bir dergiyi alabilmek mümkün değil. Bu talepte bulunduk ancak olumlu olmadı. İlettiğimiz dergi taleplerini reddettiler, ısrarla denesek de. Cevap olarak da talep ettiğimiz dergilerin kendi listelerinde olmadığı söylendi. Dolayısıyla tutukluluğumuz boyunca bırakın politik dergileri, akademik dergilere dahi erişimimiz olmadı. Gazeteler konusunda da işin bir de ekonomik kısmı var. Her ayın sonunda abone olmak istediğiniz gazeteye yönelik dilekçe veriyorsunuz ve o ay başında sizin bütçenizden kesiliyor. Ama erişemediğiniz gazeteler de var. Örneğin Evrensel Gazetesine abone olamıyorsunuz. Erişim hakkınız olan gazetelerde de kısıtlamalar söz konusu.

Pandemi süreci eğitim hakkımızı doğrudan etkiledi. Somut olarak örnek vermem gerekirse, benim doktora jürimde yer alan akademisyenlerden birisi eski yüksek lisans danışmanım. Benimle düzenli olarak tezimle ilgili görüşme yapmak adına hem hapishane yönetimine hem de infaz hakimliğine başvuruda bulundu. Bu başvurulardan pandemi gerekçe gösterilerek olumsuz yanıt aldık. Ben çıkıncaya kadar o süreç uzadı ve bir yanıt da alamadık. Dışarıdan insanlarla, akademik danışmanım ya da jüri üyelerimle pandemi koşulları gözetilerek dahi temas kurmam pandemi sebebiyle kabul edilmedi, reddedildi. Bu bir gerekçeydi. İnsanların eğitim haklarından yararlanmalarına yönelik bir kolaylaştırmadan çok engelleme söz konusuydu. Umarım artık tekrar yaşamayı ve pandemiyi geride bırakırız. Önemli olan pandemiyi geride bıraktığımızda, bu süreçte normalleştirilen olağanlaştırılan uygulamaların değişmesi, OHAL’de yaşadıklarımızı pandemi gerekçesiyle yaşamaya devam ettik. Bu süreci izlemek, bu konuda uyanık olmak ve değiştirmek için ısrarcı olmak gerekiyor.

CİSST’in gönderdiği kitaplardan, Hapiste LGBTİ+ olmak bir de Mahpus Hakları El Kitabı vardı, o iki kitapçığı edinemedim. İlk gerekçeleri kotamızın dolu olmasıydı, daha sonra biz kotamız boşaldığında onları alalım emanete geçilsin dememize rağmen o kitapçıkları alamadık. Daha önce de basına yansıyan mektupların iletilmemesi durumu var. Bianet’ten Lara’nın benimle röportaj talebi olmuştu ve bu röportaj ile ilgili olarak yazdığı sorular bana teslim edilmedi. O dönem de duyduğum kadarıyla bu durum gündem olmuştu. Sorular içerisinde LGBTİ+ bir mahpus olmamla ilgili olarak soruların mevcut olmasının o söyleşi sorularının bana verilmemesinde önemli bir etken olduğunu idrak etmiş olduk. Yine yalnızca gazetecilerle mektuplaşmalarımız değil, diğer arkadaşlarımızla, dostlarımızla mektuplaşmalarımızda da sorunlar yaşayabiliyorduk. Mektupların bize geç teslim edilmesi bazı mektupların ulaşmaması ya da mektuplarla birlikte gelen bazı küçük, hiçbir zararı olmayacak, bir küçük çiçeğin, bilekliğin anı olsun, hatıra olsun diye gönderilen çok küçük eşyaların hiçbir zaman bize verilmediğini görmüş olduk. O mektupları inceleyen heyet ve hapishane yönetiminin son derece keyfi uygulamalarıyla işleyen bir süreç vardı.

İnfaz memurlarının tavırlarıyla ilgili bir yorum yapabilirim. Bizim davamız çok göz önünde bir davaydı. Belki de bunun bir ölçüde avantajını yaşadık, daha doğrusu daha kötü muamelelere maruz kalmadık anlamında söylüyorum bunu. Zaman zaman infaz koruma memurlarının kaba, bizi küçük düşürmeye çalışan küçük ve yalnız hissettirmeye çalışan tavırlarıyla da karşılaştık. Ve her maruz kalışımızda elbette susmadık ve karşı çıktık bu duruma. O tavrın devam etmemesi için ise küçük çaplı bir tavır geliştirdik. Bu aslında zaman zaman yaşanan bir olaydı ama infaz memurlarının ruh hallerine göre değişen münferit olaylar olarak değerlendirilmemeli. Hapishanelerde tutuklu ve hükümlü insanlar halen daha küçük düşürücü, insanların onurlarını kırmaya çalışan, onların morallerini bozmaya çalışan, psikolojik şiddet olarak ifade edilebilecek uygulamalara maruz kalıyorlar. Bir de bunların küçük yoğunluklu, küçük örneklerine tanık olduk. Bu davranış biçimleriyle mücadele ettik.

“Bana gelen bir kargoya dair nasıl ben haberdar edilemem?”

Can Memiş (CM): Örneğin radyo kanalları çok kısıtlıydı, farklı tarzdaki müzik türlerine erişim konusu sıkıntılıydı. Ve bu konuda hiçbir girişim yapılmadı. Mektuplarla gelen bazı şeyler alınmıyordu, resimler dahi alınmayabiliyordu. Bazen alınıyor bazen alınmıyordu hatta. Bazıları alınıyor bazıları alınmıyor, neye göre karar veriliyor anlayabilmiş durumda değilim. Dergiler konusunda da sadece akademik yayınlara yönelik değil, lirik dergiler, kültür sanatla alakalı dergiler de olmak üzere hiçbiri yoktu bu liste içerisinde. Bazen gazetelerimiz gecikiyordu, özellikle hafta sonları. Bir ara akşama doğru geldiği oluyordu. Bazı hapishanelerde bir gün sonra verildiği oluyormuş. Merkezi kütüphanelerden, Ankara’da İstanbul’da bulunan bazı kütüphaneler var onlardan yararlanmak imkansızdı. Örneğin bir yayınevi kitap göndermiş, benim haberim yoktu, tam dışarı çıkmamdan bir ay önce olan bir olay bu. Benim haberim yok, kargonuz geldi haberiniz olsun, alamadık çünkü kitap kotanız doldu gibi bir bilgi de gelmedi, tahliye olduktan sonra o kitapları aileme vermişler. Bana gelen bir kargodan nasıl ben haberdar olmam, bilgisi verilmez, kotam dolu dahi olsa bu bilginin bana verilmesi gerekiyor, aileme verilecekse de bunun benim bilgim dahilinde olması gerekiyor.

“Puan sistemi çok sıkıntılı”

Puan sistemi çok sıkıntılı, biz tutuklu statüsünde olduğumuz için pek etkilemedi ama bir mantığın değişmesi açısından bizi etkiledi bence. Uzun yıllar hapishanede kalanlar için çok tehlikeli ve çok riskli bir durum. Maruz kaldığımız pek çok şeyle de çelişkiler bulunduruyor, hangi kitabı okuduğumuz kaç kitap okuduğumuza dair bize puan vereceklermiş. Ama kütüphaneden kitaba erişemiyorsun, eriştiğin noktada pek çok kısıtlamaya maruz kalıyorsun. Eğitim hayatınla ilgili pek çok sınırlandırmaya maruz kalıyorsun ama eğitiminle ilgili de puan verilecekmiş. Bu sistemin kendisi değiştirilmesi gereken bir sistem. Umarım geri dönüşü olur, iptal edilir. Pek çok mahpusun bu konuda çok sorun yaşayacağını, özellikle tahliyeleri yaklaşan mahpuslar için bu durumun artan tehdit ve sıkıntılara yol açabileceğini düşünüyorum. İKM’lere insan hakları eğitimi geliyor diye haberler vardı. Açıkçası şüpheliyim bu eğitimin eğitim hakkı, sağlık hakkı, bilgiye erişim hakkı gibi haklar konusunda nasıl bir süreç işleyecek. Koşullar nasıl değişecek? İKM’lerin mahpuslara bakış açısında nasıl bir değişiklik yaratacağı konusunda şüphelerim var. İnsan hakları eğitimi şart tabii ki. Bütün bu bahsettiğimiz sorunların çözümlerine yönelik birtakım uygulamaların gelişmesi adına çok önemli ancak burada sivil toplum ve insan hakları savunucuları nasıl dahil olacak önemli bir soru. Çok da etkili olamayacağı konusunda şüpheliyim.

Online eğitim konusunda üniversitelerin sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum. Tutukluyu kaderine, hapishanenin tavrına teslim etmemeleri gerekir. Akademinin tavrı önemli bu noktada. Hem öğrencisine sahip çıkmalı hem de öğrencisinin eğitiminin aksamaması konusunda inisiyatif almalı. Olması gereken bu. Hapishanede bir öğrencin var, her ne sebepten olursa olsun sen de imkanlar sağlamaya çalışmalısın.

“Türkiye’de infaz mantığının da değişmesi gerekiyor”

Türkiye’de infaz mantığının da değişmesi gerekiyor. Ufak tefek genelgeler, infaz hakimliğinden gelen kararlardan ziyade, cezalandırıcı değil, onarıcı ya da başka tür adalet tartışmalarının hayata geçirilebileceği bir infazın yönetimi olması lazım. Mesele bireysel değil çünkü, bir İKM’nin bireysel tavrından çok sistemin kendisi yasaklar koyuyor ve bu koyduğu yasaklar senin hayatını sürdürmene engel oluyor. Mental olarak da hayatta kalabilmen adına sıkıntı yaratıyor. Oradaki gündelik hayatın kurgulanışına kadar pek çok husus için bu böyle. Bir genç için, özellikle bu yüksek güvenlikli yeni açılan hapishaneleri ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahkumlar için açılmış, ki onlar için de, herkes için çok ağır bir rejimken, şimdi tutuklular da oralarda kalıyorlar. Hali hazırda mahkumlar için çok ağır olan bir sistem tutuklulara da dayatılıyor. Özellikle genç yaştaki insanlar için tahribatı çok fazla. Belki kurumsallaşmaması belki de konsept hapishaneleri olmaları sebebiyle bu tür sıkıntılar çıkıyor. Pandemi meselesi tabii ki dışarıda da insanları etkiledi ama pandemiyi bir engel olarak değil bir takım olanakları nasıl genişletebiliriz diye düşünmek gerekir. Pandemi var bu da yasak, bu da imkansız, bu da olmaz demek yerine bunların alternatifleri ne olabilir, mahkumlar ve mahpuslar bu ihtiyaçlarını pandemi koşullarında nasıl karşılayabilirler diye düşünmek gerekir. Bu da tabi çok daha merkezi bir yerden hayata geçmesi gereken bir şey sadece bir hapishane türünün istemesiyle de olabilecek bir şey değil. İnfaz sisteminin buna göre değişmesi gerekiyor.

Ben sizlere teşekkür etmek istiyorum, bu iki tutukluluk sürecimde de sizlerden destek gördüm. Mevzuatın paylaşımı, Adalet Bakanlığına başvurulması, teknik konular, iletişimde kalma hali,  bana epey iyi geldi. Bütün ekibe teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çok kişisel olacak belki ama ben kısa süreli hapishane anılarımın uzun uzun konuşulmasını antipatik buluyorum ama CİSST’in, hapishanelerde, infaz sisteminde yapmış oldukları çabalar o anlamda çok kıymetli benim için. Çok daha iyi koşulların yaratılması adına görünürlüklerin oluşturulması, imkanların doğması. OHAL’den bu yana yaşananları kayda almak dahi, o süreçte yaşananları çok kıymetli bence. Başvuruların yapılması takiplerin yapılması çok önemli. Cihan da ben de yıllardır hapishanede kalan mahpuslarla tanıştık, onların maruz kaldıkları hak ihlalleri ayrımcılıklar, eziyetlere varan uygulamalar hakikaten çok ürpertici seviyelerde. Uzun yıllar hapishanelerde kalmak durumunda olan insanlar için hayat gerçekten çok zor. Benim için o süreç belki bir noktada bir hapishane macerası gibi kaldı ama onlar için bir hayatın dönüşümü ve yeni bir hayatın kurgulanışı anlamına geliyor. Bu tarz girişimlerin onların hayatlarını değiştirebilecek girişimler doğurması umudunu taşıyorum.

CE: Pandemi döneminde daha uzun yıllardır hapishanede olanlar için çok daha çarpıcı bir deneyimdi belki ama pandemi döneminde sosyal faaliyetlerden yararlanamama durumu, spor faaliyetinden yararlanamama, odasından çıkamama, herhangi bir kursa devam edememe hali ziyaretçilerinle görüşme sıklığının azalması o tutulduğunuz küçük odada koğuştan saatler boyu, bir avukat ya da aile ziyareti gelmediyse o küçük odadan, alandan çıkamıyorsunuz. Çok zor bir durum. Tecrit içinde tecrit, ceza içinde ceza aslında. Bu durumun bir an önce düzelmesi gerekiyor. Evet Türkiye’de aşılanma yavaş ilerliyor ama buna rağmen içeride aşılarını olmuş insanların, tutukluların, hükümlülerin, bir an önce bu haklarından yararlanmaya başlaması gerekiyor. Bu konuda da yavaş ilerleyen hatta ilerlemeyen bir süreç olduğunu da görüyor ve biliyoruz, pandemi nasıl ilerleyecek, bu süreç bitecek mi ilerleyecek mi bilemiyoruz. Bu konudaki duyarlılığımızın devam etmesi ve içeride olan insanların bu haklarını bir an evvel kullanabiliyor olması son derece önemli. Ben de Can gibi sizlere çok teşekkür ediyorum. İçerideyken mektubunuzu almak, bu konuda uzman bir derneğin yanınızda olduğunu bilmek gerçekten güç vericiydi, tekrardan teşekkürler. Şartlar değiştiği ama aynı zamanda insanların daha fazla tutuklanmadığı, hapishane görmediği bir ülkeye doğru ilerleriz. Enerjimizi çabamızı daha başka şeyler için harcarız.

Özge Akyüz: Ben de sizlere teşekkür ederim, hapishane yaşamı içerisinde içerisi çok bilinmeyen bir alan bu sebeple sizle yaptığımız bu röportaja çok önem veriyoruz. Pek çok konuya değindiniz, bizim için günlük olan pek çok şeyin içeride nasıl ilerlediğini anlattınız, yemek içmek, ders çalışmak gibi. Dışarıdaki insanların bunu anlaması açısından çok önemli.

Meriç Doğan: Özellikle ceza infaz sistemi içerisindeki mahpusların eğitim seviyesiyle ilgili bir ön yargı mevcut ve bu bağlamda da bir örgün lisans, yüksek lisans ya da doktora öğrencisinin içeride ne tür zorluklar yaşadıklarını anlatmış oldunuz, öte yandan ceza infaz sisteminin bu öğrencilerin eğitimlerini devam etme istekleri karşısında ne kadar da hazır olmadıklarını göstermiş oldunuz. O yüzden bu yaşadığınız deneyimin az ya da çok olmasının önemi yok bence, tematik bağlamda baktığımızda içeride olan ve olma ihtimali olan bütün öğrenciler ve LGBTİ+ mahpuslar adına bir deneyim aktarımı olduğuna inanıyorum.