TCPS Basın Duyuruları 4
Önce gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün sonrasında da akademisyenler Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy’un tutuklulukları sırasında tek kişilik hücrelerde izolasyona, tecride tabi tutma uygulamalarıyla karşılaştık ve yasal mevzuatta yeri olmayan bu uygulamaların yaygınlaşabileceği yönünde endişe duymaktayız.
Hücre uygulaması Türkiye’de üç biçimde görülmektedir. Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahpuslar infaz sürelerinin tamamını hücrede geçirirler. Diğer mahpusların tek kişilik hücrelerde tutulması ise; mahpusa, hapishanelerdeki en ağır disiplin cezası olan hücre cezasının verilmesi ile mümkündür. Bu ceza için mahpusun firar girişiminde bulunması, yangın çıkarması, diğer mahpusları yaralaması ya da öldürmesi gibi fiilleri gerçekleştirmesi söz konusu olmalıdır (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun – CİK, Madde 44). Bir diğer uygulama ise mahpusların “gözlem ve sınıflandırma merkezleri”nde 60 güne kadar bir süre gözetim altında tutulmasıdır. Ancak kanuna göre bu uygulama tutuklular değil sadece hükümlüler için öngörülmüştür (CİK, Madde 13; Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği, Madde 10).
Yukarıda sözü edilen üç “hücreye koyma” uygulamasını da hapse ilk getirilen kişinin tabi tutulacağı tecride dayanak yapabilmek mümkün değildir. Hakkında tutuklama kararı verilen kişinin, hapishaneye getirildiğinde tabi tutulacağı uygulama Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Buna yazı içinde sadece “Tüzük” diyeceğiz artık) 67. maddesinde anlatılmaktadır (Her ne kadar bu madde hükümlüler için geçerli olsa da Tüzük’ün 186. maddesi 67. maddeyi tutuklular için de uygulanabilecek maddeler arasında saymaktadır). Bu yasa maddesine göre tutuklular “kabul odası” verilen yerde en fazla üç gün tutulabilirler:
4-a) Kuruma gelen her hükümlü kabul odasına alınır. Bu süre içerisinde hükümlünün kuruma uyumuna yönelik yardım yapılarak, gerekli olan bilgiler sözlü ve yazılı olarak kendisine bildirilir. Kabul odasına alınan hükümlü burada en çok üç gün kalır,
5) Kabul odasındaki işlemler bitirildikten sonra hükümlü suç grubuna uygun odaya yerleştirilir.
Türkiye’nin mevzuatına göre hapse getirilen her insan en fazla üç gün “kabul odası” denilen bir yerde tutulduktan sonra bir “odaya” yerleştirilmek zorundadır. Götürüleceği odada tek tutulma hali “kısıtlayıcı önlem” anlamına geleceğinden bunun olabilmesi de Tüzük’ün 185. maddesine bağlıdır:
MADDE 185 – (1) Tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan tutuklulara soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde hâkim veya mahkemesince aşağıdaki tedbirler uygulanabilir:
- a) Tutuklunun tek başına, sıkı bir rejim altında muhafaza edilmesi ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi,
- b) Belirli süre ile dışarıyla ilişkisinin, ziyaretçi kabulünün ve telefon görüşmelerinin kısıtlanması,
- c) Gerekiyorsa kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyici biçimde hazırlanmış özel bir odada barındırılması ve kaldığı odanın kamera ile izlenmesi,
- d) Saldırganlık göstermesi hâlinde belirli süreyle kelepçelenmesi veya hareketlerinin engellenmesi,
- e) Yüksek güvenlikli bir kuruma nakledilmesi.
Bu yasa maddeleri, gazeteciler ve akademisyenlerin maruz bırakıldığı tecridin ancak Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla ve bu karar da “Tehlikeli hâlde bulunan, delil karartma tehlikesi olan, soruşturmanın amacını veya tutukevinin güvenliğini tehlikeye düşüren veya suçun tekrarına olanak verecek davranışlarda bulunan” kişiler olarak kabul edilmeleri halinde uygulanabileceğini ortaya koymaktadır. Bunun haricinde gündeme gelebilecek uygulamalar hapishane idarelerine veya onlara talimat verebilecek daha üst mercilere işaret etmektedir.
Savcılık kararı olmadığı ve bu konu hakkında açıklanmayan, bilmediğimiz bir mevzuat bulunmadığı sürece bu tecrit uygulamaları yasal değildir.
Yasal Olsa Dahi Tecride Karşıyız
Hapishaneler başlı başına bir kapatılma alanıdır. Tecrit anlamına gelecek her uygulama ceza içinde cezadır. Bu nedenle hücre cezalarına temelden karşıyız. Mevcut uygulamaların hukuki dayanaktan yoksun olması ve tutukluların uzun dönemler tek kişilik hücrelerde tutulmasının olağan bir uygulama haline gelmesinden kaygı duyuyoruz.
Zira “hücreye koyma” uluslararası düzenlemelere göre; kanunen sıkıca belirlenmesi gereken, sınırlı hatta istisnai bir uygulamadır. 17 Aralık 2015’te güncellenen Birleşmiş Milletler Mahkumlara Uygulanacak Muameleye İlişkin Standart Asgari Kurallar, bir diğer adıyla Mandela Kuralları’na göre hücre cezası kişinin 22 saatini tek kişilik odalarda geçirmesidir ve en fazla 15 gün sürebilir. Belirsiz ya da tekrarlanan hücre cezası kaldırılmalıdır. Hücreye konan kişinin her gün fiziksel ve psikolojik değerlendirmeye tabi tutulması, bu değerlendirme sonucunda kişinin olumsuz etkilendiği gözlemlenirse hücre uygulamasından vazgeçilmesi gerekmektedir. Avrupa Cezaevi Kuralları da benzer kuralları öngörmektedir.
Türkiye mevzuatı, ağırlaştırılmış müebbet hapis, 20 güne uzayabilen hücre cezaları ve 60 günlük gözetleme süresi ile uluslararası kurallara aykırılık teşkil eden düzenlemelere sahiptir. Ancak bu yeni ve hukuki dayanağı olmayan tutuklulara tecrit uygulamasının sistematik ve sürekli hale gelmesi endişe vericidir.
Tutuklamanın istisnai bir uygulama olduğunu ve aksinin Türkiye’de yaşayan herkes için ağır hak ihlallerine sebep olduğunu tekrar hatırlatmak istiyoruz.
Türkiye’yi taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, uluslararası standartlarda ve ulusal mevzuatta yer alan insan hakları hükümlerine uygun davranmaya çağırıyoruz. Tecrit bir insan hakkı ihlalidir ve tutuklama sonrasında yaşanan tecrit uygulamaları bir an önce sonlandırılmalıdır.