Engellenebilir Mahpus Ölümleri ve Metris R Tipi Hapishanesi’nin İşlevi Üzerine Düşüncelerimizdir
Ankilozan Spondolit hastası Hasan Kaçar’ın durumuyla beraber hasta mahpuslar konusu tekrar gündeme geldi. Hasan Kaçar 2003 yılında 19 yaşındayken tutuklanarak hakkında müebbet hükmü verilmiş ve şu an 29 yaşında. Ankilozan Spondolit hastalığı nedeniyle hareket edemez halde, artık yürüyemiyor, ellerini çok az hareket ettirebiliyor, boynunu çeviremiyor ve kaburgaları iç organlarına baskı yapıyor. Ayrıca bağırsaklarından rahatsız. İnce bağırsağından bir parça alındı, kalın bağırsağından bir başka ameliyat geçirdi. Safra kesesinde de ciddi sorunları var. Sık sık kanlı idrar görülüyor. Aldığı ilaçlar nedeniyle böbrekleri ve karaciğeri sorunlu hale gelmiş durumda. Aşırı üşüme, hararet geçirme, kusma, bayılma durumları yaşıyor. Yemek yiyemediği için çorba ve meyveyle besleniyor.
Hasan Kaçar bu durumuna rağmen, hala hapishanede tutuluyor. Yetkililerin bu konuda attığı adım Adli Tıp gözetiminden geçmesi amacıyla Hasan’ı Haziran ayından hasta mahpuslar için düzenlenmiş olan Metris R Tipi Hapishanesi’ne sevk etmek oldu ve Aradan geçen 5 aya rağmen bir adım atılmadı. Yakınlarının ifadelerine göre Metris R Tipi Hapishanesi’nde durumu daha da kötüleşti. Sadece Hasan’ın yakınlarının değil, ulaşabildiğimiz diğer hasta mahpus yakınlarının ifadeleri de adında “rehabilitasyon” ifadesi bulunan Metris R Tipi Hapishanesi’nin rehabilitasyondan uzak olduğu yönünde. Aşağıda sizlerle de paylaşacağımız iki hasta mahpus yakınının ifadelerine göre Metris R Tipi Hapishanesi hasta mahpusların bir araya toplandığı bir “toplama kampı”na dönüşmüş durumda. Normal hapishanede yanındaki sağlıklı mahpuslar tarafından bakılan hasta mahpuslar Metris R Tipi Hapishanesi’nde diğer hasta mahpuslarla iç içe tutulduğu için bu bakımdan da mahrumlar ve hatta durumları gerekçe gösterilerek tek kişilik birimlerde tutulabiliyorlar.
Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 2010 yılında 252, 2011 yılında 268, 2012 yılında 260 mahpus hapishanelerde yaşamını yitirdi (Türkiye Hapishanelerinden Her Hafta 5 Tabut Çıkıyor, Hapiste Engelli, http://hapisteengelli.wordpress.com/2013/09/26/turkiye-hapishanelerinden-her-hafta-5-tabut-cikiyor/). Yani Türkiye’deki hapishanelerden her hafta 5 tabut çıkıyor. Hasan Kaçar’ın durumu şu an için ailesinin de çabasıyla gündeme gelmiş durumdadır ve bu konuda zaman geçirmeksizin adım atılmalıdır. Ancak Hasan Kaçar’ın durumunda olan ve gündeme gelmeyen ölümler adına da atılması gereken adımlar vardır:
1- Her hafta 5 ölümün yaşandığı hapishaneler insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri açısından gözden geçirilmelidir. Var ise yapısal sorunlar ortaya çıkarılmalı ve giderilmesi yönünde adımlar atılmalıdır.
2- Hapishanelerdeki sağlık sistemi, mahpusların tedavi haklarına erişimleri açısından gözden geçirilmeli, yapılacak düzenlemeler belirlenmeli, bu konuda adımlar atılmalıdır.
3- Adalet Bakanlığı’nın hasta mahpusların tedavileri için olumlu bir gelişme olarak sunduğu Rehabilitasyon Tipi Hapishanelere yönelik ciddi eleştiriler söz konusudur. Bu eleştiriler ışığında Metris R Tipi Hapishanesi gözden geçirilmeli ve gerekirse yeniden düzenlenmeli, işlevi yeniden tanımlanmalıdır.
4- Ağır hasta mahpusların tahliyeleri önündeki “adli tıp raporu”, “savcılıktan görüş istenmesi” gibi engeller kaldırılmalı, zaten durumları ağır olan mahpuslar Adli Tıp raporu alabilmek uğruna farklı illerden ring adı verilen hapishane araçlarıyla İstanbul’a gelmek zorunda bırakılmamalı ve bulunduğu ildeki devlet hastanelerinden alacağı heyet raporları yeterli görülmeli, bu konuda acilen bir düzenleme yapılmalıdır.
5- Tüm bu adımlar atılırken, demokrasiyi benimsemiş her ülkede olması gerektiği gibi sivil toplum örgütlerinin sürece müdahil olması sağlanmalı, hapishanelerde gözlem ve izleme faaliyeti yapabilmesi, resmi makamların atacağı adımları görebilme, bu konuda gölge raporlar hazırlayabilme ve raporları aracılığıyla kamuoyunu bilgilendirebilme olanağı verilmelidir.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) olarak hapishanelerdeki mahpus ölümlerinin son bulması gerektiğini savunuyor ve bu konudaki sorumluları vicdana davet ediyoruz.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)
Metris R Tipi Hapisahanesi’nde Tutulmakta Olan Hasan Kaçar’ın Yakınının Sözleri
Cezaevi şartları hastalığını hızla ilerletiyor. Metris’in koşulları çok kötü. Haziran ayından beri Metris cezaevinde ve geldikten sonra daha da hızlı ilerledi hastalığı. 2003 yılında 19 yaşındayken tutuklandı. 29 yasında ama eli ayağı tutmuyor. Konuşma zorluğu yasıyor. İnce bağırsağından bir parça alındı. Kalın bağırsak ameliyatı oldu. Sürekli enfeksiyon kapıyor. Safra kesesinde ciddi sorunlar var. Ağır ilaçlar aldığı için karaciğer ve böbrekte emilim sıkıntısı var. Midesi sürekli ağrıyor, yediklerini kusuyor. Hematüri (kanlı idrar) var. Hemen hemen bütün saçı döküldü. İleri derecede Ankilozan spondolit hastalığından dolayı hareket edemiyor. Kemik ve eklem ağrıları sürekli var. Kaburgaları organlarına baskı yapıyor. Kambur duruyor. Bütün iskelet yapısı değişti. Ve artık yürüyemiyor. Elleri çok az hareket ediyor. Boynunu hareket ettiremiyor. Aşırı üşüme, hararet geçirme, kusma bayılma sorunları kronikleşti. Yemek yiyemiyor. Meyve ve çorbayla beslenebiliyor. Fakat çorbalar da baharatlı olduğu için içse de midesi ağrıyor ve kusuyor. Kilosu tahminimce 40.
[Metris R Tipi Hapishanesi’nde] Hastalar bir araya toplandı ve hastalar birbirlerine bakıyorlar. Eli kolu olmayanlar, yatalaklar birbirine refakat ediyor. Metris şartları diğer hapishanelerden daha da kötü olmalı ki abim hızla kötüleşti. Belki de Metris’te bütün hastalar yalnız olduklarını hissettiler ve sürekli bırakılma umudu da oldu, sürekli acile götürülüp getirildiler, alıştıkları düzen ve hava da değişti. Bunların hepsini düşününce tabi psikolojik olarak da çöktüklerini düşünüyorum. İki bucuk aydır görmüyordum, yurt dışındaydım, rüyalarıma giriyordu hep. Görüş için Türkiye’ye geldim. Cumartesi günü bayram görüşü vardı. Bu açık görüştü, elimi heyecanla uzattım “merhaba” dedim. Ama elini kaldırıp bana uzatamadı, sadece gülümsedi. Tedavisine başlanılmıyor, o koşullar da çok kötü. Toplama kampı gibi. Hangi aileyi görsem sordum “Hastanız nasıl?” [diye]. İnsanlar artık umutsuzluktan ağlayıp ‘burada ölecekler ağrılarıyla’ diyebiliyorlar sadece. Çoğu uzak köylerden ayda yılda bir gelebiliyor görüşe zaten. Seslerini duyuramıyorlar. Ben Hasan Kaçar’ı tanıyorum onunla biyolojik bağım var, abim ve dostumdur. Onu takip edebiliyorum yakından. Fakat haber yaptığımda “Ben tek değilim, benim adımı öne çıkarmayın.” diyor. Ama tedavi de olmak istiyor, dayanılmaz ağrılar yasadığını söylüyor. Ne zaman rahatça uyuduğunu hatırlamıyor. Son halinin fotoğrafını yayınlamak istedim ama fotoğrafları bize vermiyor.
Onu o şartlarda görüp tekrar nasıl normal hayatımıza dönebiliriz. Benim ailem yaklaşık 90 kişi mesela. 14 kardeşiz. Abilerimin, ablalarımın benim yaslarımda çocukları var. Bu durumu görüyorlar. Çocukların her görüş sonrası psikolojisi bozuluyor. Evde her gün abim için ağlayan ablalarım yengelerim var. Kahrolan ağabeylerim var. Ellerinden bir şey gelmediği için öfkelenen 50’den fazla yeğenim var. Hasan’ın bu durumu kocaman bir ailenin yaşama şevkini öldürüyor. Ve Hasan hep şunu derdi: “Benim annem, babam, çocuğum, eşim yok bir de olanları düşünün.”
Psikolojik Sorunları Nedeniyle Metris R Tipi Hapishanesi’nde Tutulmuş Olan Bir Kişinin Yakının Sözleri:
Rehabilitasyon tipi cezaevinde kalan bir mahkum yakınıydım 1-2 hafta öncesine kadar. Ağabeyim toplamda 7 senedir cezaevindeydi. Bunun 1 sene kadarını Metris R tipi cezaevinde geçirdi. R harfi rehabilitasyon kelimesinin baş harfi tahmin ettiğiniz üzere. Yani ‘hasta’ mahkumların kaldığı bir tür hastane-hapishane.
Ağabeyim uzun süreli madde kullanımına bağlı olarak cezaevine girmeden 1 sene kadar önce sağlığını kaybetmeye başlamıştı. Halüsinasyonlar görüyor, kendine ve etrafına zarar veriyordu. Ağabeyimi en son gördüğümde kendi ailesine zarar verecek kadar, hatta hayatlarına kastedecek kadar kötüleşmişti. Ona çok kızgındım. Çok iyi, sevgi dolu bir ailede büyümesine karşın, okulunu 6. sınıfta bırakmış, sürekli evden ve okuldan kaçmış, neredeyse her tür uyuşturucuyu uzun süre kullanmış, hem bize hem de kendisine büyük zararlar vermişti. Dolayısıyla ağabeyimin ‘yağma’ suçundan tutuklandığını duyduğumda onunla neredeyse hiç ilgilenmedim ve zaten zayıf olan bağımız da tamamen koptu. 7 sene boyunca hiç görüşüne gitmedim, ancak maddi anlamda destek olmaya çalıştım. Fakat annem ve babam sürekli ilgilendiler. Hatta babam bir görüş gününe giderken ağır bir trafik kazası geçirdi.
Ağabeyimi biz İstanbul’da olmamıza rağmen bir çok cezaevine gönderdiler, şehir içi ve şehir dışında. Manisa, Kütahya, Tekirdağ, Ümraniye, Metris hatırladıklarım. Şehir dışına senelerce gidip gelmenin yaşlı, hasta ve maddi durumu iyi olmayan bir anne ve baba için ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Neredeyse her gittiklerinde acile kaldırıldılar. Uzun yol mahkum yakınlarını ve mahkumu çok yıpratan bir durum.
En sonunda ağabeyimi görmeye gittiğimde -yaklaşık 1,5 ay kadar- önce onun bir şizofreni hastası olduğunu öğrendim. “Neden bize bu zamana kadar söylemediniz” dedim, “Sormadınız ki” dediler. Çok ağır psikotik ilaçlar kullandığını, şizofren olduğunu, daha önce bir kez intihar girişiminde bulunduğunu, kafasında travma meydana geldiğini vs. biz sormadığımız için söylememişler. Ayrıca tek kişilik hücrede (pardon ‘odada’) tahmin edersiniz ki hastalığı daha da ilerlemiş. Annem ve babam neredeyse her hafta gittikleri halde bunların hiçbirini bilmiyorlardı.
Ağabeyim Eylül 2013’te hapisten şartlı tahliye edildi ve hiçbir ilacını bize vermediler. Üstelik böyle bir hasta-mahkum cezaevinden çıktığı gün sigortalı sayılmalıyken, herhangi bir sağlık güvencesi olmadan, perişan bir halde bize teslim ettiler. Şartlı tahliye yasası gereği ertesi gün denetimli serbestlik bürosuna gittik. Ve işlemlerimiz tam 4 saat sürdü. Ağabeyimin raporunu bir ay önce cezaevine gidip istemeseydim, ağabeyim bu haliyle haftada 4 gün belediyede ücretsiz çalışacak, neredeyse her ay büroya gitmek zorunda kalacaktı. Bu arada hastane raporlarını vs. çıktığı gün bize vermediler. Çıktığında cezaevinin verdiği tek evrak, çıkış belgesi ve kullandığı ilaçların isimleri idi. Ben gidip sormasam çıktığında bile onun hastalığından, raporu olduğundan haberimiz olmayacaktı. Ayrıca “Rehabilitasyon Tipi” bile olsa tek kişilik hücrede, ağır bir hasta, üstelik psikoz hastası biri nasıl düzelebilir? ‘Normal’ ve ‘sağlıklı’ bir birey bile 7 senelik hücre hapsi sonunda akıl ve ruh sağlığını yitirebilecekken…
Sonuçta ağabeyim bu kadar kötü bir durumda cezaevinden çıktı. Ertesi gün denetimli serbestlik bürosundan hemen sonra Bakırköy Mazhar Osman’ın acil psikiyatri bölümüne götürdük. Normalde kullandığından farklı ilaçlar yazdı doktor. Ağabeyim onları sadece bir kez kullandı, sonrasında ilaç tedavisini reddetti. Ve ilk yaptığı şey eski çevresine ve dolayısıyla uyuşturucuya ulaşmaya çalışmak oldu. Daha ikinci gün evden kaçtı. 3. gün babamı Allah sanmaya başladı. 4. gün hepimizin ona düşman olduğunu sandı. 5. gün bana şiddet uygulayıp, muayeneden kaçmaya çalışırken arabanın altında eziliyordu. Şu an Bakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne çok zor da olsa yatırıldı. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma hastanesinin 50 metre ötesinde kriz geçirdiği halde bir tane ambulans ve polis arabası yanlarına gidip söylediğim halde gelmedi ve yardım etmedi, üstelik beni azarladılar. İki tane gencin yardımı sayesinde psikiyatri aciline yetiştirdik. Şu an hastanede yatıyor.
Amacım bu süreçte muhatap olduğum insanları suçlamak değil. Oldukça anlayışlı, ilgili insanlar da çıktı karşımıza. Amacım R tipi cezaevlerinin mahkumları gerçekten ‘rehabilite’ edip edemediği ve sistemin açık ve eksik bıraktığı konuları sorgulamak. Umarım bundan sonrası için bizim yaşadığımız örnekten de ders çıkararak, birileri bir şeyleri değiştirmeye çalışır veya en azından sorgulamaya başlar.