TCPS Basın Duyuruları 12
“Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Ve bu devlet, koca cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır. Ben de Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Ve eğer Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz.” (Sokrates)
22 Kasım 2016 tarihinde iki yeni KHK yürürlüğe girdi. Bu KHK’lardan biri sivil toplum örgütlerini ve derneğimizin de çalışma alanı olan hapishaneleri doğrudan ilgilendiriyor. 677 sayılı bu KHK ile aralarında ortak çalışmalar yürüttüğümüz, insan haklarından ve demokrasiden yana tutumlarına tanık olduğumuz sivil toplum örgütlerinin de olduğu 375 STÖ kapatıldı. Üstelik de yine bu KHK hükümleri gereği kapatılan STÖ’lerin taşınır ve taşınmaz bütün varlıkları hazineye devredilecek, bütün varlıklarına el konulmasına rağmen eğer varsa borçlarından hala sorumlu olacaklar ve tazminat için mahkemeye başvuru hakları da olmayacak.
STÖ’ler demokratik yönetimlerin olmazsa olmaz unsurları arasında yer almaktadır. Devlet iktidarı ile farklı nedenler, talepler ve aidiyetler gereği o devletlerin muhatabı olan insanlar arasındaki alanda örgütlenirler. Devlet iktidarının baskısı ve denetimi altında olmamaları en temel özellikleri ve varlıklarının gereğidir. İnsanların seslerinin duyulması, taleplerinin dile getirilmesi ve haklarının savunulması için vardırlar. Demokrasilerde temel aktörler arasında yer alırlar. Bu nedenle demokratik yönetimlerde onların bir anlık kararlarla kapatılması değil daha da etkin hale gelebilmesi için çaba harcanır.
Hükümetler, STÖ’lerin faaliyetlerinden rahatsızlık da duyabilirler. Devlet iktidarı sadece lehe olan, toplumun geneli tarafından kabul gören bilgi ve düşünce paylaşma özgürlüğünü garanti almakla yetinmemeli, STÖ’ler bakımından ifade özgürlüğü olabildiğince geniş yorumlanmalıdır. Sokrates’in savunmasında kendisi için de söylediği gibi onlar iktidarlar için uyaran, eleştiren ve hatta zaman zaman “azarlayan” “at sineği” gibidirler. Onlarsız bir demokrasi düşünülemez.
Bu nedenle, bu kararları alan Türkiye hükümetini bu konuda bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz.
Öğrenim Hakkının Engellenmesi
677 sayılı KHK’nın 4. Maddesi, mahpuslar arasında ayrıma gitmekte ve “terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü” olanların öğrenim haklarını ellerinden almaktadır:
“Terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar sebebiyle tutuklu veya hükümlü olarak ceza infaz kurumlarında bulunanlar, olağanüstü halin devamı ve kurumda barındırıldıkları süre zarfında, ülke genelinde uygulanan merkezi sınavlar ile örgün veya yaygın her türlü eğitim ve öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından ceza infaz kurumu içinde veya dışında yapılan ya da yaptırılan sınavlara giremezler.”
Bu yasa maddesi, şu an için sayıları 50 bin civarında olan siyasi mahpusu etkileyecektir (Adalet Bakanı, siyasi mahpusların sayısını Mart ayında 11 bin olarak açıklamıştı. Kasım ayında sadece FETÖ ile ilişkili oldukları iddiasıyla tutuklularının sayısının 36 bin olduğu açıklandı).[1]
Mahpusların öğrenim haklarının ellerinden alınması kabul edilemez. Kabul edilemez çünkü:
– Öğrenim, anayasal bir haktır. Anayasa’nın 42. Maddesi “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.” demektedir.
– Mahpuslar, yargılandıkları yasa maddelerine dayanılarak ayrı bir yaptırıma maruz bırakılamaz, infaz sürecinde ayrımcılık yapılamaz.
– Mahpusların mahkeme kararları haricinde hapishane içerisinde haklarının ellerinden alınması ceza içinde ceza anlamına gelir.
– KHK ile öğrenim hakkı elinden alınanlar sadece “hükümlüler” değil aynı zamanda “tutuklular”. Henüz, Türkiye’nin yasalarına göre de “suçları sabit görülmeyen”, henüz kovuşturma aşamasında olan, beraat etmesi olası kişilerin hakları da ellerinden alınmaktadır.
Potansiyel olarak 50 bin mahpusun öğrenim hakkını elinden alacak olan bu düzenleme gözden geçirilmeli ve hak gaspı anlamına gelen bu yanlıştan dönülmelidir.
[1] Evrensel, 26 Mart 2016 ve Habertürk, 10 Kasım 2016